Çoğumuzun çocukluğumuzla, liseyle veya çeşitli dönemlerle ilgili muhakkak bir yokluk hikayesi vardır..Ünlü sanatçı, iş adamı veya tanınmış kişilerde anlatır nasıl yokluklar çektiğini, tırnaklarını kazıya kazıya bir yerlere geldiğini.
Bütün bir çocukluk hayatım boyunca bir kere bisikletim oldu. Onu da çok istiyorum diye babam o kadar büyük zorluklarla almıştı ki, bildiğim için hikayeyi 2 tekerlekli bisiklet hiç istemedim. Araba kullanmayı bilip de bu yaşında 2 tekerlekli bisiklet bilmeyen yoktur. Hatta katıldığımızı Uluslararası yarışma Rally’nin Fransada yapılan ön elemelerinde bisiklet sürmeyi bilmediğim için, co-pilotum 10 km bisiklet, ben de 10 km koşmak zorunda kalmıştım. Oğlumun ısrarı sonucu bu sene, oğluma küçük gelen bisiklet ile bir bisikletim oldu ve oğlum için kullanmayı öğrendim..
Yine ortaokul ve lise boyunca bana bir palto alamamıştı ailem bana. Annem o kadar hamarattı ki, bir gün hırslandı, Burda dergisinden çıkarttığı kalıp ile bana gece sabaha kadar oturup palto dikti. Üniversite başladığımda da sırtımda hep o paltom vardı. Bence giydiğim en güzel palto oldu. Annemizin diktiklerini giydiğimiz için üzerimizdekiler kimse de yoktu. Mahallenin çocukları o dönemde çok kıskanır. Oyunlarına almazdı kardeşimle beni.
Bunları bugünden düşününce ne kadar yoksul bir hayatım olduğunu anlıyorum. Ama belirtmeliyim ki, bu yoksulluk üzücü değildi bizim için. Memur çocuğu olmanın bir kuralıydı belki de.
Sadece eskileri yad etmek değil amacım. Veya yoklukları anlatmak hiç değil. Kimseye de anlatmamışımdır tüm bunları. Yokluk hep yerilir ya.. Güzel yanları da vardır yokluğun. Bir kere yeni ayakkabınıza sarılmayı, hayatınızda ilk oyuncağınızı yatağınıza almayı, bir küçük çikolatayı gıdım gıdım yemeyi öğretir size. Koskoca yazın evde kitap okuyarak geçirirsiniz. Haftasonları arabalarına atlayıp gezen ailelere balkondan bakarsınız. Ahh keşke babamında bir arabası olsaydı dersiniz.
Bunlar esasen küçük yokluklar… Ya büyük yoksulluklar? Bir anne ya da babası olmayanlar? Onlar bizden daha yoksuldular. Ben anne babası olmayanlara göre ne kadar zenginmişim, okulda bizi kimsesizler yurduna götürünce anladım ve o anı hala içimde yaşıyorum. Bence yapılacak en güzel şey kimsesi çoçukları ziyaret etmek, onlarla konuşmak. Hediyeler alıp, onlarla fotoğraf çektirmek yayınlamak değil. Asıl olan içinizden gelerek yaptığınız iyilikler.
Aldığımız yeni defteri kirletmemek için nasıl titizlendiğimizi anlatamam. Yine defterimizi ve kitabımızı kaplamak, o yılların adetiydi bizde. Sadece bizimle kullanımı bitmeyecekti kitapların, bizden sonrakiler de kullanacaktı, okuyacaktı onları. O yüzden o yıllarda küçük lokmayı paylaşmak da güzeldi, birinden bir küçücük hediye almak da…
Bugüne geldiğimizde, her yıl aldığımız bir dolu hediye var. Bunlar, neden önceki bir mendil kadar mutlu etmez bizi? Ya da arkadaşımızın aldığı bir gazoz ya da simit kadar mutlu etmez?
Yokluk öğretir birçok şeyi. Varlığın değerini öğretir mesela, sabretmeyi öğretir, çalışmayı öğretir, azmi öğretir. Hepsinden öte kıymet bilmeyi öğretir.
Bütün bir dünyayı verseniz memnun olmayacaklar yanında, ekmeğinden uzattığında gözleri ışıldayanlar var ya… Onlar yokluğun çemberinden geçmişlerdir. Yokluğun insanları cimrileştirdiği de vakidir bazen sefilleştirdiği de. Ancak bana göre öğrettiği daha fazladır.
Yokluğun dünyasından varlığın dünyasına geçişte de problemler var. İnsana korkular hakim olabiliyor. Yeniden yokluk yaşamaktan korkar insan.. Ya da varlık şımartır insanı. Ne oldum delisi insanlar ya da görmedik insan tabiri buradan gelir işte.
Yokluk öğretir dedim ama yokluğun fazileti bundan ibaret de değildir. Yokluk, kalbi inceltir, yokluk yufkalaştırır kalbi. Katı kalpli olmaktan Allaha sığınmak gerekir ya. İşte yokluk bunu sağlar insana. Hayata bakışı sığsa bir insanın; ben hep yokluk çekmediğine bağlarım. Bilse yokluğu, neyin ne olduğunu bilebilirdi derim.
Belki diyeceksiniz ne kadar çok methiye düzdün yokluğa diye. Elbette varlık da güzeldir. Varlığın kendiliğinden olmadığını bilene, kendine bir emanet olduğunu bilene varlık elbisesi ne güzel yaraşır.
Esasen bir büyüğün dediği gibi zengin ne varlığı için övülür ne de fakir yokluğu için. Aslında her ikisinde de övgüye layık olan varlığın ve yokluğun hakkının verilebilmesidir. Yani öğreten yokluk ve şımartmayan zenginlik…
Yunus da varlık ve yokluğa değinmiştir. Ama o, Yunusca bakar bu iki hale de. İkisine de itibar etmez. İkisine de ne sevinir ne de üzülür. Zira dünya adına varlıkla yokluğu çoktan geçmiştir Yunus.
Ne varlığa sevinirem
Aşkın ile avunuram
